mavi kız hikayeleri - blue girl stories


I am not in this world to live up to your expectations, and you are not in this world to live up to mine.
You are you, and I am I, and if by chance we find each other,
it's beautiful.


If not, it can't be helped
.



Thursday, January 28, 2010

Sunday, January 24, 2010

bir cumartesi bir pazar



"bu cumartesi pazara gidip resim çeksek ya - renkli renkli canlı kanlı insanlı?!"

o kadar uzun zamandır, o kadar çok insanın beynini yemişti ki kız bu konuda...ama boşuna. çevresindekilerin çoğu, güneşin ve ayın çocukları, atıp tutuyordu: "şurda şöyle yapalım", "orda öyle edelim", "kaleye çıkalım", "dereye inelim" vs vs vs - ama genelde o söylenenler keyifli masa sohbetlerinde kalıyor, sonra da düşünmüş olmanın tatmini ile yapmaya gerek duyulmuyordu...ama bu kıza yetmiyordu.

Gerçi, haksızlık etmemek gerekirdi, işin aslı kıza bu ara pek az şey yeter olmuştu.

o yapmak istiyordu hayalini kurduğu şeyleri, kafasında oluşturduğu planlar orda kalmasın - gerçek olsun istiyordu. Kabından taşmak istiyordu...ve artık sabırsızlanıyordu.

"acaba...acaba çok mu saçma istedeiklerim?! " diye düşünmeye başlamışken tam, bir rüzgar esti üzerinden, aradığı cevabı onda buldu.

Pazara gidip renkli renkli canlı kanlı insanlı resimler çekti kalıplara sığamayan biri ışık, biri buhar iki kız.
Originally uploaded by nepnep® 
"en azından bir tane daha var benim gibi gizlisinde hala içindeki çocuğu saklayan... " diye düşünerek dönerken kız, yanında bir damla buldu. Damla yavaşça süzülmüş, akarak yanına kadar gelmiş, sessizce ona doğru dönüşünü beklemişti. gözlerinde yaramaz bir ışıkla "hadi" dedi damla, "çok güzel bir fikrim var...hoşuna gidecek.". Kız gülümsedi. Sonuçta damla onun bir başka haliydi ve neleri seveceğini en iyi bilenlerdendi.

O gece rüzgarın önceden getirdiği el kuklaları, biraz suyla, can buldu kamera karşısında.

Monday, January 18, 2010

yeniler eskiler - karman çorman bişiler


this one is just out of paint...sıcak sıcak!




this one is from when I had a broken foot...I had a lot of time and I read the entire twilight collection in 4 or 5 days. ezik olduğu kadar gerçek - kızla müthiş empati kurabildim, evet.

 

cuz sokka luvz me! 





boş vakitler ve paint bir araya gelince.

Thursday, January 14, 2010

an itibari ile less brunette, more caramel - bi de yine yeniden kahküllü olmak.



bugün, saymaya başlıyalıdan beri, figüranlığıma kurban ettiğim üçüncü gün. tam üç gündür "hayatım" diye bildiğim şey genel olarak uyanmak, beslenmek, ağlamak ve yeniden uyumak üzerine kurulu. belki süleyman yüzünden, belki değil - bunu tartışamam, ama sonuçta önemli olan kendi hayatımda soyunduğum bu rol, bu figüranlık. bir battaniye ve yorganın altına gizlenerek akıp giden hayatıma üzülmek! insan bare kendi hayatında başrol oynar...

sandığımdan çok tükenmişim şu son birkaç ayda, bunu görüyorum. gerçekten geriye pek bana dair bişiler kalmamış. ben pek kalmamışım. ve bunu anladığımda kendimi, ister istemez, pazartesi günü bana sorulan bir soruyu kendime tekrar sorarken buluyorum: "öyleyse neden hala kalmaya çalışıyorsun?!

gerçekten de önemli bir soru bu bence. neden hala kalmaya çalışıyorum...herşey ve herkes (kimi kasıtlı olarak - kimi bilincsizce) bana git diye bağırırken, ya da gitmem için olmadık fırsatlar ve şanslar önüme sunulurken, veya kalmam her geçen günle daha da zor hale getirilirken..."geride bırakamayacağım", "olmazlarsa tükenirim" dediğim kan bağlı veya diil tüm o sevdiklerim beni aşalı çok oldu - beni tutanlar onlar diil artık, olsa olsa onlara tutunan benim.

figüranlığımın sayabildiğim üçüncü gününde anlıyorum ki, ben boşu boşuna canımı yakan bu saçma sapan yerde ve zamanda, aslında bana ve varlığıma hiç de ihtiyaç duyulmadığı halde, sanki bir faydam olabilirmiş gibi duruyorum. resimde kalmam veya ondan çıkmam hiç bir şey değiştirmiyorken, üstelik kalışım bana zararken, neden hala kalmaya çalışıyorum?!

belki de artık uyanmak lazım. şu son 4 küsür ayın depresif hali üzerime çok ağır geliyor, eskisi gibi genç de diilim - artık taşıyamıyorum. çocuk haklıydı: "öyleyse neden hala kalmaya çalışıyorsun?!" sorulabilecek en yerinde soruydu cidden.

Wednesday, January 06, 2010

nihayet...başka bi deyişle: yaşasın!



Originally uploaded by nepnep®
büyük olasılıkla “hayatımdaki en önemli” he ve she nihayet birer beyinleri olduğu gerçeğini hatırladı, nihayet aylardır oynadıkları saçma sapan oynu sonlandırdı ve nihayet aslında başından beri oynamaya meğilli olduklarını kendileri dışındaki herkesin farkında olduğu asıl eğlenceli oyuna başladı...bu arada beni zona ettiler, o ayrı.

2010’u şimdiden çok seviyorum.
^_^

Yael Naim - Far Far dinlerken



Originally uploaded by nepnep®
Life is not black and white.

At least mine isn’t.


Sometimes I wish it was. It would make everything so much easier for everyone…especially for me. But, it’s not. Or it could've been like a rainbow? I’d love to say my life is like a rainbow – alive with all those colors: fresh, fun, young and full of energy…but, it’s not and I can’t help it.

I’m gray. And not just one, specific tone of gray either. I have so many different shades of it...it’s in my mind, heart and soul, with only a touch of blue.

But sometimes, once in awhile, all those shades of gray create an illusion…those who look, get the wrong impression - they think I’m full of color. Probably because no one ever gets to look for too long or from too near. I’m elusive like that – and grateful for it.

I thought I wanted to know the why’s and how’s, but I have this suspicious feeling…Like I might close my eyes, ears and start chanting gibberish when the time actually does come for me to see and hear the truth.

The Truth...for me means reality, which means...nothing.

Basically The Truth is too real and Reality is a bit too much like French for me. I can fake knowing it, but I actually have no idea about it. And, like French, I don’t think I’ll ever seriously bother with it anyway.