mavi kız hikayeleri - blue girl stories


I am not in this world to live up to your expectations, and you are not in this world to live up to mine.
You are you, and I am I, and if by chance we find each other,
it's beautiful.


If not, it can't be helped
.



Monday, February 22, 2010

MOJO

Ankaralılar Dib Sahne'de MOJO ile tanışıyor...



Bilindik tiyatro oyunlarının aksine uslup olarak sert bir oyun izlemek isteyenler Dib Sahne'ye koşuyor. Jez Butterworth'un yazdığı İlham Yazar tarafından yönetilen "MOJO"  gece hayatının kaybolmuş umutlarını yitirmiş insanlara, uyuşturucu kullananlara ve şiddete hiç alışık olmadığınız bir dille yaklaşıyor. "Jez Butterworth’un yazdığı “MOJO”nun kısa hikayesine girmeden önce oyunun ait olduğu “tür” ile ilgili birkaç temel bilgi vermek gerektiğini düşünüyorum. 1960'lara kadar uzanan In-Yer_Face akımının kökleri Alfred Jarry ve Antonin Artaud'a dek uzanır. Artaud şok ederek, daha derin anlam arama, bedensel duyumsama ve zihinsel kavramaya önem verirdi. Bu anlayış 80'lerin sonunda ciddi bir ivme kazandı Avrupa'da ve ortaya In-Yer_Face akımı çıktı. I.Y.F: Gündelik yaşamı konu edinir, seyircisini kullandığı dil ve imgelerle şaşırtır, her türlü kötülüğün olasılığını sergiler ve tabuları yıkar (yıkmayı amaç edinir), bu anlamda dolaysız bir tiyatro anlayışıdır. Oyun alanında şiddete, müstehcenliğe ve izleyiciyi şok eden özellikleriyle kimi zaman seyirciyi sarsmaya kimi zaman da onları oyuna katılmaya yönlendirir. Bu kısa ön bilgiden sonra ''MOJO'' özelinde konuşmak gerekirse; MOJO”nun bu akımın diğer oyunlarından, dolayısıyla yazarlarından daha yumuşak bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilirim. Olay Londra Soho'da Atlantic adlı bir gece kulübünde geçer. Sokakta şarkı söylerken keşfedilen 17 yaşındaki Parlak Johnny, Atlantik Kulüp’ün sahibi olan Ezra tarafından himaye edilmektedir, ancak giderek büyüyen bir hayran kitlesine sahip olan Johnny için başka kulüp sahiplerinin de planları vardır ve gerektiğinde şiddete başvurmaktan çekinmezler. Soho'nun gece hayatına, kaybolmuş umutsuz insanlarına, müziğe, uyuşturucuya, cinselliğe ve şiddete hiç de alışık olmadığımız bir dille yaklaşıyor MOJO." İLHAM YAZAR Dib Sahne, kuruluş amacı ve fiziki yapısı sebebiyle klasik (çerçeve) tiyatro sahnesine sahip bir mekân değil (zaten olmasın da). Klasik tiyatro mekânları ve sahneleri hepimizin alışık olduğu bilindik yerlerdir (bilindik olması güzel ve faydalı olmadığı manasına gelmez elbette, sadece oraya gittiğimizde çoğu zaman karşımıza ne çıkacağını biliriz). Tıpkı az çok alışık olduğumuz, bilindik metinler ve yorumları gibi... Yukarıdaki yazıdan da anlayacağınız üzere, In-Yer_Face tiyatro biçimi, seyirciye hikâyeyi dolaysız anlatmak, onu olayın içine çekmek (ya da itmek), şok etmek, bütün gerçekleri suratına karşı tüm çıplaklığıyla vurabilmek için sıra dışı bir anlatım biçimi kullanmışlar, tabu olan meseleleri pervasızca (çoğu zaman oldukça rahatsız edici biçimde) dile getirmişlerdir. Dib Sahne'ye ve I.Y.F biçimi içinde değerlendirdiğimiz Mojo'ya bakınca yan yana şahane durduklarını gördük. İşte böyle atıldı Mojo'nun ilk adımları. Alışıldık olmayan bir metin ve diğerlerine benzemek istemeyen bir eğlence ve performans merkezi. Aslında olaylar, Mojo'nun orijinal metninde bir ofiste bir masa birkaç sandalye etrafında geçer. Ama Dib Sahne gibi bir mekanın sadece sahne kısmını kullanarak iki saatlik bir reji yapmak hem In-Yer_Face'in biçimine hem de mekana haksızlık olurdu doğrusu. Böylece oyunun tüm mizansen ve parantez içi kurgusunu değiştirip, yeniden yorumlayarak bütün hikâyeyi alt kattaki bar kısmına taşıdım. Mojo'nun tüm mizansenleri, parantez içleri seyircinin olayları 180 derecelik bir açıyla seyretmesi üzerine yeniden tasarlandı. Yani oyunu kurup seyirciyi yerleştirmek yerine seyirciyi yerleştirip oyunu kurdum. Bu yüzden döner sandalyelerde oturuyorsunuz ve üç tarafınızda hareket eden oyun ve oyuncular var. Böylece sizi hikâyenin tam ortasına koyup, her şeyi burnunuzun dibinde, gözünüzün önünde gerçekleştiriyoruz. Bilindik olmayan bir metin, diğerlerine benzemek istemeyen bir mekân, sıradan olmak istemeyen bir reji. İyi seyirler...

İlham Yazar

Şiddet / Cinsellik / Küfür içermektedir. (+18)

Yöneten: İlham Yazar
Oyuncular: Nusret Şenay, İnanç Konukçu, Ali Yoğurtçuoğlu, Doruk Nalbantoğlu, Berkan Şal, Engin Öztürk
Işık: Zeynel Işık
Ses Efekt: Çiğdem Tekelioğlu
Çeviren: Özge Kayakutlu
Sahne Amiri: Fatih Katırcı
Genel Sanat Yönetmeni: Erdal Beşikcioğlu 

Saturday, February 20, 2010

Morning Prayer



Originally uploaded by nepnep®



“maybe there are people out there who can accept me for who and what I am, instead of who or what they think I should be...

and maybe, just maybe – I’ll find them today.”

Friday, February 12, 2010

şaka gibi

bir yıl önce bu zamanlar geride bıraktığım bir sürecin yine kucağındayım. kabul, bu kez daha tecrübeliyim ama yine de "ne bitmez çile bu bea?!" nidaları atmama mani diil halim...ay yazamicam bile. 



Friday, February 05, 2010

peeeeh.



“I don’t think I’ve ever known anyone as megalomaniac as you…” said the red man to the blue girl sitting beside him. “If only you didn’t keep it all bottled up, you could maybe show a bit of it once in a while, you know - without overdoing it…I think you could be so much happier.”



“I am happy” said the girl; though she could see the look he was giving her. “What?! I am.”




“I know you can fool yourself into believing you’re happy, that’s not what I meant. I mean you could actually BE happy…real happy – not like the charade you usually put up.”









Wednesday, February 03, 2010

bugün: dün ve yarın

"geçmişi bırak," dedi telefonun ucundaki ses, "şu anda olanlar..." diye devam ediyordu, ama artık duymuyordum, orda kalmıştım - geçmişi bırakmak...

acaba farkında diil miydi, nasıl olmazdı: geçmişi bırakamam...bırakmam. 

bugünüm üzerinde en çok etkisi olan dünü, nasıl göz ardı edebilirim yarını düşünürken? 

çok saçma. 

Tuesday, February 02, 2010

"she's mine, but I'm not hers"

Jay-Jay Johanson vardı eskiden, sık sık gelirdi TR'a - özellikle Ankara'ya...dedikodu bu ya, Esat'da oturan bir sevgilisi olduğu fısıldanırdı kulaktan kulağa. aynı dudaklar, sahneye her çıktığında havalandırma sistemlerinden mekanlara feromon salındığını da iddia ederlerdi. gerçi bu ikincisine hak vermişliğim olmadı diyemem - az durmadım sahnesinin önünde kalp şeklinde gözlerle..."ne alaka?!" di mi? başlık alaka. onun şarkısı.

başka yönden esti bu sabah rüzgar. arkamdan geldi, saçlarımı savurarak bir anlığına görüşümü kapadı. tam o anda, hiçbirşey göremediğim o anda, onun yüzü belirdi karşımda...Jay-Jay'den bahsetmediğim aşikar sanıyorum. benim için sadece bir tane "o" var. vardı. hep var olacak...anlaşılan.   

bugün onu özledim.

bugün uzun zaman sonra onu özledim.

bugün uzun zaman sonra onu hala özlediğimi farkettim. 

yalan söylüyorum.

bugün uzun zaman sonra onu hala özlediğimin farkında olduğumu kendime itiraf ettim.

sonra da rüzgara yüzümü döndüm. 

ankara'nın soğuğu bıçak gibi keserken yüzümü ve göğüsümü, ben rüzgarın her esişinde benden bu gerçeği alıp götürmesini diledim.