mavi kız hikayeleri - blue girl stories


I am not in this world to live up to your expectations, and you are not in this world to live up to mine.
You are you, and I am I, and if by chance we find each other,
it's beautiful.


If not, it can't be helped
.



Monday, December 28, 2009

reality vs illusions

benimle ilgisi yok...gerçeklik anlayışım kaypak!



Friday, December 25, 2009

kafamda dönüp duran sözler.



Originally uploaded by nepnep®
aslında Kargo'nun eski bi şarkısı...ama cuk oturuyor şu sıralar ki ruhi haliyeme. neden?! çünkü:

ifademde karasızım ışıkların altında
beni tutan birşeyler var korkularım yanında
renklerin içinde düşlerin içinde
doğmak sessizce
renklerin içinde cennetin içinde
ölmek sessizce

anlaşılmaz bir yanım var öldürmeye hevesli
kupkuru çiçek gibiyim biraz suya özlemli
renklerin içinde düşlerin içinde
doğmak sessizce
renklerin içinde cennetin içinde
ölmek sessizce

öyle.

Wednesday, December 23, 2009

Saturday, December 19, 2009

nepnep® in wonderland

beni iş diye mor bir ofise koyup, çalış diye interneti ve paint programı olan bir bilgisayarın başına oturturlarsa, bi de müzik açarlarsa ELBETTE olucak olan budur. çok doğal.

noel ve yeni yıl içün


Monday, December 14, 2009

I’m pretty much sure about it...
actually I’ve been pretty much sure about it since I was 4 or so.
I’m Alice.





Really.
I AM Alice.

Saturday, December 12, 2009

LPG => PleaseFollowMe



Originally uploaded by nepnep®
bundan daha iyi bir örnek arasaydım da bulamazdım.
ki aramadım, bulmadım - o beni buldu.
kabul, melankolik bir yapım var...
ama bu bir sır ya da süpriz diil ki ztn.
gerçi bazen boyutları beni bile şaşırtabiliyor.

algıda seçicilik nasıl bişey diye merak edenler için yüklüyorum bu resmi, afiyet olsun.

Tuesday, December 08, 2009

kırmızı adam ile mavi kızın maceralarından


“Boşuna tüm bu saçma sapan endişelerin.” dedi kız önce.

“Saçma sapan?!” şahsına hakaret gibiydi böylesine özeline yapılan bu suçlama adamın.

Dikkatli olması gerekiyordu kızın, her ikisi de farkındaydı bunun - aklı olan kimse, hele ki mavi insanlar asla uyuyan ejderleri sinirlendirmek istemezlerdi çünkü...Ama bu kız diğer mavi insanlara benzemiyordu – o kırmızılar arasında büyümüştü. Karşısındaki adamın gözlerinde gördüğü sinir diline yansımadan hızlı davranıp açıklaması gerekiyordu kızın, biliyordu çok az zamanı kaldığını – derin bir nefes alıp başladı sözlerine. “Neydi o Sanço Panço’nun yanında gezinen sırığın adı?”

Şaşırdı adam. Sevmezdi aptal insanları, onlara dayanamazdı ve kız bazı zamanlar öyle şeyler söylerdi ki – adam şüphe ederdi onun zekasından.  

“Sancho Panza’nın yanında gezinen sırık demek istiyorsun... ki kendisi Don Quixote.” Elinde değildi adamın, güldü kıza. Bilerek yapıyor olmalıydı, onu neşelendirmek için...“Aklına hikayeye adını veren ana karakterin adı gelmiyor da onu takip eden Sancho Panza’nın ki geliyor...ki o da yanlış geliyor!” bu sefer bir de kahkaha patlattı.

Sessizce, tepkisizce bekledi kız adamın gülüşünün geçmesini. Mutluydu onu güldürebildiği için. Bunu nasıl yaptığını bilmiyordu – ona göre komik birşey yoktu çünkü ortada, ama madem mutluydu adam, sorgulamazdı durumu kız.

“Adı her neyse...Onun da saçma sapan endişeleri vardı. İşte sen o sırık gibisin.” dedi kız nihayet adam tekrar normal nefes alır hale geldiğinde.

Suratında hala yarım bir sırıtışla dinliyordu adam kızı, hala şaka yapıyo olmalıydı çünkü kız, hala onu güldürmek için başka aptalca komiklikler uyduruyor olmalıydı – kimse bunları ciddi olarak söyleyecek kadar aptal olamazdı.


“Kendi halinde yelini değiren bir değirmeni kendine düşman bilip üzerine saldırıyorsun” dedi kız adamın gözlerine gözlerini dikerek. “– belki de kendinle olan ve sırf da bu yüzden asla kazanamayacağın savaşlarına aslında sahip olmadıkları anlamlar yüklüyorsun” diye devam etti adamın yüzünde değişen her bir kasın an ve an farkında olarak “ve sonunda kaçınılmaz olarak yenildiğinde” artık zamanı kalmamıştı kızın, ejderhanın uyanışını gözlerinde görebiliyordu adamın  “– çünkü asla kendine karşı kazanamazsın hiç bir savaşta – kendini hayalkırıklığına uğratma riski taşıyorsun.” diyerek bitirdi açıklamasını hızla.

Sinirlenmişti adam, çok sinirlenmişti. Saklamaya çalışmak anlamsızdı, artık her yer kıpkırmızıydı “Neden bahsettiğin hakkında hiç bir fikrin yok!” dedi sertçe, aptal kız bilmediği, asla bilemeyeceği – anlayamayacağı konularda uzmanmışcasına ahkam kesiyor diye düşündü ve kalktı oturduğu yerden, bu sohbet onun zevki için fazla uzamıştı.

Yerinden hiç kıpırdamadı kız, saçılacak ateşin gelişini önceden görmüş, kendi seçimi ile bu ateşin karşısında durmuştu çünkü. Adam onu dinlemişti. İstese de istemese de o sözler bir kerecik bile olsa kulağından girmişti – kıza bu yeterdi.

Giderken adam, arkasından seslendi kız oturduğu yerden “Belki de...” adam olduğu yerde durdu. Kıza dönmedi belki, ama durdu. “Aksini hiç iddia etmedim.” Patlamak üzereydi adam, bir an önce terk etmeliydi burayı, yoksa kızdan geriye pek bişi kalmayacaktı. Aptal kız nerden buluyordu bu cesareti – anlamıyor muydu ne olmak üzere olduğunu?! Derken kısık sesini duydu kızın “Ama sen de unutma – benim ne bilip ne bilmediğimi, ne görüp ne görmediğimi, neyi ne kadar anlayıp anlamadığımı asla gerçekten, asla tam olarak bilemezsin...”

Hızla kıza döndü adam.
Kızın durduğu yere.
Kızın bir zamanlar durduğu yere.
Döndüğü anda boş olduğunu gördüğü yere. 



Saturday, December 05, 2009

en fena şey büyümek herhalde. 

büyürken değişmek.

yalnız değişmek...

ya da belki de herkes büyürken, herkes değişirken aynı kalmak.

yalnız aynı kalmak.


hiç aklıma gelmezdi böyle olabileceği, farkına bile varmadan bu denli kopulabileceği...onun için olur ve biter, kısa zamanda geçer ve gider, unutur o, canını biraz yakanı siler, biliyorum bunu - tanıyorum çünkü onu. ve ben de asla unutmam, asla gerçekten, tam anlamıyla affedemem, silemem, geride bırakıp gidemem, o da bunu biliyor - çünkü o da beni tanıyor. haklıydı belki de...belki de o ilk gün ben gerçekten de "hoşcakal" diyordum ona. iki temel nokta vardı bizi birarada tutan: birbirimize karşı olan sevgimiz, birbirimiz için olan değerimiz. en uzak, en değersizin bile bildiği, ne yaparsa yapsın çiğnemediği tek kuralımı o - en yakınım, en değerlimken, bana ne kadar acı verdiğini bile bile, kendi gözleri ile göre göre, sesimde duya duya, dahası ona akan satırlarımda okuya okuya çiğnediğinde anladım...sevgisi, zaten çoktan bitmişti. "neden?!" diye sorduğumda, beni onu terkedenlerle aynı kılıfa koyduğunda ve beni "zaten gitmiş varsaydığı için" yaptığını söylediğinde ise anladım ki bu da onun için değerimdi. sen kalmaya çalışırken, gerçekten kendinle mücadele ederek hem de, karşındaki seni zaten göndermişse, elden ne gelir ki?

büyümek zor.

yalnız büyümek daha zor.

yalnız aynı kalmak ise en zor. 



bare arada bir yeni yıl geliyor da, ağaç süslüyoruz.

o güzel.



Thursday, November 26, 2009

Monday, November 23, 2009

bayılıyorum eyesores'lara!!!

facebook'ta en sevdiğim şey bu tuhaf mahlukatlar sanırsam. kendileri sadece sevmekle kalmıyorum - bayılıyorum onlara. çok da gülüyorum ayrıca.

Wednesday, November 18, 2009

Monday, November 16, 2009

Ben İşe Başladım...!!!

evet, evet biliyorum - inanılmaz bir haber bu, ama gerçek!!!

bir yandan PhD ve dersleri, bir yandan efsane leziz giden özel hayatım ve ilişkilerim (note the sarcasm here), bir yandan kendimi ve bedenimi sağlık sebebi ile toparlamak adına giriştiğim türlü faaliyetler yetmedi - dedim en iyisi işe başliim. nasıl fikir? bence süper.

şaka bi yana, iyi oldu.

henüz bir haftalık bile diilim gerçi ve part time (salı-perşembe-pazar çalışmıyorum) ama şimdiden sanki bu iyi ve güzel bişeylerin başlangıcı olabilirmiş gibi geliyor. belki de tam da ihtiyacım olan şey buydu. görüceeeez.

Friday, October 09, 2009

Belki de

Özverili bir arkadaş,
İdeal bir dost,
Hayırlı bir evlat,
İyi bir insan,
Başarılı bir öğrenci...
Çok çalıştım, çok uğraştım
Hepsi olabilmek için elimden geleni hep yaptım.


Belki de sadece bu kadarım.
Belki de bu kadarı yetmeli.
Daha fazlası olmak için gereken yok belki de bende.
Bu yüzden kaçtım hep belki de.


İlk kez durdum – neden durdum?!
İçim acıyor.
İnsan kendi sınırlarını bilmeli:
Sınırlarım bu belki de.

Wednesday, August 26, 2009

run From the Drama


run
Originally uploaded by nepnep®
High school never ends…not really. It’s like life is a continual replay of it with different scenarios over and over again. I might work on this for my PhD.

Monday, July 13, 2009

incelikler yüzünden



fazla geldi.

ilk defa az geldim ya da.

öyle çoktu ki ben hariç herşey: öyle çok iş, öyle çok sorumluluk, öyle çok fiziksel ve psikolojik sıkıntı - ve öyle az ben vardı ki.

yıllardır ilk kez bu kadar istekliyim şehrimi geride bırakmaya. ne kadar sürecek bilmiyorum, ne zaman geçicek bu his emin olamıyorum.

artık düşünmek istemiyorum.

ve gidiyorum.

çünkü ben en iyi bunu yapıyorum: kaçıyorum.

Saturday, June 27, 2009

Duygusal Zamanlar

çok basit aslında.
belki de yılların pratiğinin de yardımıyla, hiç zorlanmıyorum duygu sıçramalarımda.
duygu sıçramaları...
en sevdiğin o kişiyi bir daha asla göremeyeceğini gerçekten kabullendiğin andaki tepkisizlik, neşeli sayılabilecek ve maksimum 1 dakika süren bir reklam filminde gözden akan yaşlar, bazen hiç sebepsiz olarak içten gelen ve asla tutamadiğin o gercek kahkahalar...
psikolojide elbette onu daha tıbbi bir forma sokan bir adı var – hatta türlerine göre, bir sürü değişik adı var aslında;
ama benim icin sadece sıçrama.

Hiç birşey hiç birşey olmak zorunda diil.
Herşey kişinin kendi algısı ile ilgili.
BENCE gerçek, BENCE doğru, BENCE acıklı...
ve belki de BENCE bu yüzden ne hissetmem gerektiği hiç de umrumda olmayan birşey.
gereklerle hareket edicek diilim, hiç olmadım – olmak niyetinde de diilim.
keşke bunu göstebilsem, paylaşabilsem sevdiğim o onca “gerekliliklere saygılı insanlar”la diye düşünüyorum bazen,
ama biliyorum – konu benim göstermem ya da paylaşmam diil,
konu onların bunu nasıl algıladığı.

bu yüzden sosyal psikoloji,
bu yüzden sembolik etkileşim!

Saturday, June 13, 2009

Sacmalardan Secmeler



gercekten sacmalardan secme olabiliyor kimi zaman hayat.
bu kadar zaman ve ugras sonunda biten tezimin ciktisini alip, bolume teslim etme yolunada giderken, dustum.

DUSTUM!!!

anin sicaginda, "elbetteki acir, dustun...sallanmayi birak da sunlari bolume tasi - hadi!" diyerek kendime (evet, kendi kendime konusan bi kisiyim.) hemen bolumun yolunu tuttum. tutmaya calistim. cidden cabaladim ama olmadi, oldugum yerde kalakaldim. babam yanimdaydi, onun yardimi ile ciktim bolume ama bi anda gozumden yaslar akmaya basladi. agladigimin farkinda bile diildim desem...?!

halime aciyan danismanim benim yerime dagitmak uzere aldi tezleri ve ben de babamin yardimi ile rontgene gittim. kirmisim. ayagimda 6 kucuk kirik. alci. 15 gun...

a ama bekleyin...asil eglenceli yere yeni geliyoruz. benim hadiseden 5 gun sonra jurim vardi bi de!
^_^

ambulansla jurisine giden nadide bi insanim. rezildi. gectim. efsane oldum. komikti. top on'uma 3 numaradan girdi.

Wednesday, May 13, 2009

TEZ

It took forever, but it's finally over. 
I honestly thought I'd die in the process...
and yes, there were tears in the end. 
Lots of them actually...
What?! I am a Pisces - it’s only natural. 
 
















I’m lucky.
I’ve got the best friends a girl could ever ask for...
I have no idea how I’d survive without them!

Wednesday, April 15, 2009

morning smile



yersiz sikintilara sebep biliyorum ama elimde diil, ben yanlis 12 saati yasiyorum hep.

sabahlari uyandigimda hemen toparlanamiyorum, algilarim hemen acilmiyor ama yine de yuzumde bir siritisla geziyorum etrafta. duymuyorum dogru durust bana o zamanlarda soylenenleri, hatta itiraf ediyorum bazen duysam bile anlayamiyorum - beyinim hala tam uyanmamis oluyor o ilk caydan once. ama mutlu bir beyinsiz oluyorum. sonra gun basliyor, yavas yavas sonuyor isigim...aksama dogru en fena! bir sessizlik ve ciddiyet sariyor beni. hic sevmiyorum aslinda o hallerimi. iple cekiyorum gecenin gelmesini. cunku gece beni ozgur kiliyor sanki. sanki herkes uykuya yatiyor, butun dunya o degerli anlari harciyor ve ben uyanik - o zamani degerlendiriyorum. en iyi gece yaziyorum, en iyi gece ciziyorum, en guzel konusmalarimi gece yapiyor, en iyi kitaplari gece okuyor, en guzel filmleri gece izliyorum. insanlari geceleri buyuluyor, hayallerimi geceleri kuruyor, planlarimi hep geceleri yapiyorum. sabahin isiklarini beklemeden yatiyorum gerci, lacivertin maviye donmeye baslamasindan en az iki sigara icimlik once...uyuyorum. oyle seviyorum ki uyumayi...yorganlari, yastiklari, battaniyeleri, pikeleri - yumusacik hislerini. gerci kisa uyuyorum, ama bol ruya goruyorum.
^_~

Monday, March 23, 2009

a never ending story



it hurts.
but it’s true…I’m dammed.
it’s a tune in my head;
an echo I can’t seem to run away from;
a sound I can’t leave behind;
it’s a melody that encircles my existence.
it’s in everyone I meet, everywhere I ever go;
everything I ever think, want or do…
there’s no running, leaving it behind, escaping
and I can’t deny - I love it.

Friday, March 13, 2009

we're just girls


I'm just so lucky to have them.
This is a kind of thank you...
I never seem to say it out loud, yet they never seem to mind.

Wednesday, January 07, 2009

Ridicules!

This is ridicules.

It’s been months!

I’ve had this hectic schedule since I came back from Istanbul, meaning my life’s been this chaotic nonsense since October!!! This is…sad. I have not had a decent night out since forever, I haven’t been able to spend quality time with either my family or my friends, meals are a joke, shopping is out of the question, sleep is like an expensive treat and some of the library staff think I’m their coworker. Something is very wrong.

It snowed a few days ago…or was it weeks – I can’t be sure; I’ve lost all concept of time and space! Well, whatever, it snowed…and it was so pretty and inviting and I wanted nothing more than to just get dressed and go out and about and have snow fights with my friends and drink hot chocolate while chatting and – but I had work to do.

“Is it worth it?!”, that is the question if you ask me. I feel like shit. I do. I really do. I am not a person fit to live this kind of a lonely, unhappy, isolated and joy free “modern -western influenced life style”…Seriously; this is not what I was put on this earth for! It can’t be…

I can’t find time to draw. I don’t have time to write! I’ll surely die if this goes on any longer, I can’t live like this. It’s suffocating me. I feel like I’m drowning in all this…stuff, which I don’t even know where I found from.

It has to end. Very soon.