“Boşuna tüm bu saçma sapan endişelerin.” dedi kız önce.
“Saçma sapan?!” şahsına hakaret gibiydi böylesine özeline yapılan bu suçlama adamın.
Dikkatli olması gerekiyordu kızın, her ikisi de farkındaydı bunun - aklı olan kimse, hele ki mavi insanlar asla uyuyan ejderleri sinirlendirmek istemezlerdi çünkü...Ama bu kız diğer mavi insanlara benzemiyordu – o kırmızılar arasında büyümüştü. Karşısındaki adamın gözlerinde gördüğü sinir diline yansımadan hızlı davranıp açıklaması gerekiyordu kızın, biliyordu çok az zamanı kaldığını – derin bir nefes alıp başladı sözlerine. “Neydi o Sanço Panço’nun yanında gezinen sırığın adı?”
Şaşırdı adam. Sevmezdi aptal insanları, onlara dayanamazdı ve kız bazı zamanlar öyle şeyler söylerdi ki – adam şüphe ederdi onun zekasından.
“Sancho Panza’nın yanında gezinen sırık demek istiyorsun... ki kendisi Don Quixote.” Elinde değildi adamın, güldü kıza. Bilerek yapıyor olmalıydı, onu neşelendirmek için...“Aklına hikayeye adını veren ana karakterin adı gelmiyor da onu takip eden Sancho Panza’nın ki geliyor...ki o da yanlış geliyor!” bu sefer bir de kahkaha patlattı.
Sessizce, tepkisizce bekledi kız adamın gülüşünün geçmesini. Mutluydu onu güldürebildiği için. Bunu nasıl yaptığını bilmiyordu – ona göre komik birşey yoktu çünkü ortada, ama madem mutluydu adam, sorgulamazdı durumu kız.
“Adı her neyse...Onun da saçma sapan endişeleri vardı. İşte sen o sırık gibisin.” dedi kız nihayet adam tekrar normal nefes alır hale geldiğinde.
Suratında hala yarım bir sırıtışla dinliyordu adam kızı, hala şaka yapıyo olmalıydı çünkü kız, hala onu güldürmek için başka aptalca komiklikler uyduruyor olmalıydı – kimse bunları ciddi olarak söyleyecek kadar aptal olamazdı.
“Kendi halinde yelini değiren bir değirmeni kendine düşman bilip üzerine saldırıyorsun” dedi kız adamın gözlerine gözlerini dikerek. “– belki de kendinle olan ve sırf da bu yüzden asla kazanamayacağın savaşlarına aslında sahip olmadıkları anlamlar yüklüyorsun” diye devam etti adamın yüzünde değişen her bir kasın an ve an farkında olarak “ve sonunda kaçınılmaz olarak yenildiğinde” artık zamanı kalmamıştı kızın, ejderhanın uyanışını gözlerinde görebiliyordu adamın “– çünkü asla kendine karşı kazanamazsın hiç bir savaşta – kendini hayalkırıklığına uğratma riski taşıyorsun.” diyerek bitirdi açıklamasını hızla.
Sinirlenmişti adam, çok sinirlenmişti. Saklamaya çalışmak anlamsızdı, artık her yer kıpkırmızıydı “Neden bahsettiğin hakkında hiç bir fikrin yok!” dedi sertçe, aptal kız bilmediği, asla bilemeyeceği – anlayamayacağı konularda uzmanmışcasına ahkam kesiyor diye düşündü ve kalktı oturduğu yerden, bu sohbet onun zevki için fazla uzamıştı.
Yerinden hiç kıpırdamadı kız, saçılacak ateşin gelişini önceden görmüş, kendi seçimi ile bu ateşin karşısında durmuştu çünkü. Adam onu dinlemişti. İstese de istemese de o sözler bir kerecik bile olsa kulağından girmişti – kıza bu yeterdi.
Giderken adam, arkasından seslendi kız oturduğu yerden “Belki de...” adam olduğu yerde durdu. Kıza dönmedi belki, ama durdu. “Aksini hiç iddia etmedim.” Patlamak üzereydi adam, bir an önce terk etmeliydi burayı, yoksa kızdan geriye pek bişi kalmayacaktı. Aptal kız nerden buluyordu bu cesareti – anlamıyor muydu ne olmak üzere olduğunu?! Derken kısık sesini duydu kızın “Ama sen de unutma – benim ne bilip ne bilmediğimi, ne görüp ne görmediğimi, neyi ne kadar anlayıp anlamadığımı asla gerçekten, asla tam olarak bilemezsin...”
Hızla kıza döndü adam.
Kızın durduğu yere.
Kızın bir zamanlar durduğu yere.
No comments:
Post a Comment