mavi kız hikayeleri - blue girl stories


I am not in this world to live up to your expectations, and you are not in this world to live up to mine.
You are you, and I am I, and if by chance we find each other,
it's beautiful.


If not, it can't be helped
.



Thursday, April 29, 2010

şu anki halime teselli




"creative minds have always been known to survive any kind of bad training."

- anna freud -



Wednesday, April 28, 2010

uf

fena derecede sinir oldum bu Blogger'a! zaman zaman verdiği hatalara göz yumuyorum - kimi postları canı istedi mi eksik gösterme, zaman zaman hiç göstermeme, bazen açılmama veya post etmeme, kimi zaman resim, kimi zaman video ambargosu yapması...ama çok sıkıldım artık bundan. alternatif blog şeysi arayışındayım.

Wednesday, April 21, 2010

girls will be girls






Originally uploaded by nepnep®




"imperfection is beauty, madness is genius
and
it's better to be absolutely ridiculous than absolutely boring."
- Marilyn Monroe.





Monday, April 19, 2010

doodling


3. defter
Originally uploaded by nepnep®
she doodled. first it was stuff on random pieces of paper, things that had no story – just feeling. with time, she started to collect her doodles, intending to use them in her oil paintings.


it had now been more than 4 years since the blue girl had touched a brush. and she missed it dearly…there was something just so fulfilling about that feeling one got from the first stroke of paint on a canvas. but, she kept doodling and collection them – “just in case I ever have the time to open up the old easel.” she would answer unasked questions about what she was doing with all that junk she referred to as inspiration.

she didn't have time, she never had time. but she needed to get so much out of her system. so, she decided to start keeping pocket sized notebooks where she could doodle all she wanted. then, since she couldn’t ever find the time to actually get them on a canvas, she decided to do them in color. long story short – the blue girl had collected more than a few doodling notebooks.

doodling notebooks

Friday, April 16, 2010

happy for him

she loved the purple kid…that was much more than the blue girl could say for herself.

as she gazed out into the nothingness that stretched in front of her, the blue girl had flashbacks of a ¨once upon a time¨ first kiss. of a clear falls night where hands were held, words were whispered and promises that were never actually meant were made. yet now, after so long – on a lovely spring day, they all seemed so unreal…as if they were memories of someone – anyone, but definitely not hers.

the blue girl smiled one of her secret smiles.

¨she loves him…and it’s as clear as a bright day.¨

Thursday, April 15, 2010

The Sea House


The Sea House
Originally uploaded by tHe-piNk-pRinCeSs
La La Land had a lot to offer - especially to those who knew exactly what they did not want out of life because, those who resided here were not people who knew what they wanted – they had no idea about that...it was a place for those who knew exactly what they did not want! The blue girl was singing “and they have no problem with expressing this little detail...

Thursday, April 08, 2010

geleceğe dair ümitli olmak






çok ümitliydi gelecekten - geleceğinden. tam "hayatımda umut'a dair hiç bir şey kalmadı..." derken, ümit dolmuştu içi, hem de Mazhar Alanson sayesinde.

"aç kalmam!" dedi gözleri parlayarak, elindeki kitabı babasına gösterirken, bunca yıldır bıkıp usanmadan, kimilerinin 'çocukça bir heves' demesine aldırmadan, hazırladığı onca defterini odasında saklayan mavi kız.

Originally uploaded by nepnep®

doodling para etmez diyenler utansın!

Thursday, April 01, 2010

Karşılaştırma - Karıştırma...sakın!

onun için hissetmesi en önemli şey: Eşsiz olduğu - Biricikliği.
onun için başa gelebilecek en korkunç şey: Unutulmak. 

insanlık adına anlamsız olabilecek ancak ve fakat şahsı adına dev önemi olan bu farkındalık, onu derin sorgulamalar içerisine itmekteydi...eşsiz olduğunu hissetmeye açlığı büyük olasılıkla içten içe fazlası ile alelade olduğu, dolayısı ile yedeklenebilir - yeri doldurulabilir olduğunun düşünülmesi korkusundan kaynaklanıyor olabilirdi - ki burdan dümdüz giderse, hiç sağ - sol yapmadan, karşısına doğrudan unutulmak konusundaki korkusu çıkıyordu. gerçi, kendinsi için "alelade" diye düşünmüyordu, ama asıl mesele onun kendisine dair düşünceleri olmamıştı zaten hiç bir zaman - asıl mesele ona dair onun dışında düşünülenlerdi çünkü. evet, insanların ne düşündüklerine önem veriyordu - çünkü onlardan aldığı yansıma ile kendisini kurguluyordu. bir noktada önemli olan onun ne olduğu diil, ona ne olduğu hissettirildiğiydi dolayısı ile. herkesin tek ve eşsiz olduğunu biliyordu...ama bunu hissedemedikten sonra, öyle olmanın - öyle olduğunu düşünmenin ne anlamı vardı, ondan emin diildi. 

mavi kız sigarasının külünü silkerken "hiç, eşsiz olduğumu düşündüğünü düşündüğüm biri olmadığı için böyle düşünüyorum belki de." dedi. "ve işte burda işin içersine kıskançlığın şımarık kız kardeşi, rekabet giriyor..." diye devam etti yeniden içine çekerken dumanı. "genelde çok kesin konuşmaktan çekinirim, ama açıkça belirtmeliyim: hayatım boyunca en nefret ettiğim konsept, kelime, oluş rekabet olmuştur. açık ara hem de. canımı yakmanın belki de en etkili yolu - o yüzden de en ufak bir rekabet hissettiğim anda ya en baştan bilerek yenilip, ya da hiç başlamadan gidiyorum, kaçıyorum. çünkü biliyorum, işin aslı: istesem de, bunun için uğraşsam da kazanamam. o yüzden de baştan hiç karşılaştırılmamayı seçmeye çalışıyorum."

acı ki hayat bazen bu gidişlerini erteletiyor, kaçış yollarını tıkıyordu...kana susamışcasına rekabet kovalayanlar sarıyordu çevresini. "farkında bile diiller ne kadar hırslı, ne kadar çirkin ve acımasız göründüklerinin gözlerime." dedi ve söndürdü sigarasını. 

işte o zaman, karşılaştırıldığını bildiği - hissettiği o anlarda öyle korkuyor, tiksiniyor ve küçülüyordu ki...belki de o yüzden akıyordu. 

kaçıyordu.

unutulmamak için, yarım kalıyordu. 





dağanık odalar, kayıp resimler, eski kasetler, gönderilmemiş mektuplar...ve tüm bunlara gülen insanlar.

ses diilse bile, müzik çok acayip bir şey...ışınlanma teknolojisine hali hazırda sahip olmadığımızı düşünen ve bu konuda oldukça yanılan insanlara sesleniyorum:

olmak istediğin yere ve zamana ışınlanmak için ihtiyacın olan tek şey doğru müzik. tabi niyetin gelecekte bir yere ve zamana ışınlanmaksa, o başka - çünkü o, henüz duyulmamış bir melodide saklı.  

düşünüyorum da...yalnızca müzik de diil bunu yapabilen. benim durumumda koku daha bile etkili belki. ufacık bir esinti yeter bu tür bir yolculuğa çıkmama...

bugün naparsam yapim bir türlü "toplu" olamayan odamda, yıllardır açığa çıkmamış bir dolap dolusu kaseti kucağıma boşalttım ve zamanında söyleyemediğim herşeyi haykıran onca şarkıya, yüzüme çarptıkları hayatımdan karelere bakakaldım...sonra da, biraz buruk da olsa, gülümsedim. çünkü ne kadar acıtırsa acıtsın canını insanın yaşanmışlıklar, haklıydı "zaman herşeyin ilacıdır...geçicek" diyen tüm o insanlar. inanabilseydim keşke sözlerine o zamanlar.